Duyguların Farkında Olmak

Bir çocuk yalnızca birkaç dakikadır oynadığı oyundan sıkılır, tüm huysuzluğuyla bir sonraki eğlencesini kabul ettirene kadar çevresindekilere dünyayı dar eder.

Bir çocuk sizi özlemediğinde özlemedim der ama özlediyse de saatlerce koklar sever yanıbaşınızdan bir an ayrılmaz.

Bir çocuk hediye aldığında dünyanın en mutlusu oluverir bir anda. Sizi de hemen içine alıverir o hesapsız mutluluğuyla.

Bir çocuk gülünce gözleriyle güler. Ağlayınca tüm varlığıyla ağlar. Kızdığında parmağını sallar bazen. Bazen de seni hiç sevmiyorum der küser gider.

Bir kadın kırılınca içine akıtır gözyaşlarını. Düşünür durur ''ben nerede hata yaptım'' diye. Neden emeklerinin karşılığını alamadığını sorar bazen günlerce. Ama uzaklaşır her geçen gün yavaş yavaş. İçinde bir şeylerin günden güne kopup gittiğini hisseder ama bir şey de yapamaz. Hayatın karşısında kaybetmeye mahkum olduğuna inanır belki. Bu böyle sürer gider. Artık yeni insanlara kendisini açmak istemez, sevmek istemez. Sevse bile bir adım geride tutmaya çalışır kendisini.

Bir kadın kırılınca öfkelenir. ''Bunu unutmayacağım'' der içinden ve sevgisinin nasıl azaldığını izler her geçen gün. Sevgisinin yerine geçen hırsının beklemediği anlarda nasıl ortaya çıktığına şahit oldukça kendisi de şaşırır, korkar hatta. Sevdiği kişi karşısında nasıl bir savaşın içinde hapsolmuş olduğu düşündürür her söylediği acı sözden sonra. Bu sefer müthiş bir pişmanlık hisseder içinde, özürler diler. O anlarda tek istediği acımasızca kırdığı partnerinin gönlünü almaktır. Bir daha yapmayacağına sözler verir. Ama içinde bir şey onu ele geçirmiştir. Bu tekrarlanır durur. Ta ki o son gelene kadar.

Bir kadın kırılınca önemsemez. Bunda bir şey yok ki der. Aradan biraz zaman geçer, kalabalıkta bir söz söyler ve yanındaki kişi zor duruma düşünce kötü niyetle yapmadığını söyler. Düşünememiştir o böyle olacağını. Gün olur ''yapıcı eleştirisini'' yaparken aslında o kadar iyi olmadığı yönlerini anlatır karşısındakine. Güveninden çalar. Gün olur en sevdiği gömleğini ütülerken yakar yanlışlıkla. Bu böyle devam eder sonra. Karşı tarafı rahatsız eden bir şey vardır tüm bu ''tesadüflerde''. Derken küçük tartışmalar büyükleri getirir ardından.

Bir adam kırılınca sebepsiz yere bağırmaya başlar ertesi günlerde. Partnerinin biraz daha gezmek istemesini anlamsız bulur, karışmadığı kıyafetleri gözüne batmaya başlar. Belki de arkadaşlarından hoşlanmamaya başlar aniden. Yaptığı yemeklerin tadı kötü gelir, beğenmez.

Bir adam kırılınca evden uzaklaşmaya başlar. Sorun yok derken sevdiğine dışarıda bir hayat yaratmaya başlar kendisine. Arkadaşlarını daha sık arar olur. Kurslara başlar. Eve daha geç gelir. Ama değişim yoktur, sadece işler ve hayat yoğundur.

Bir adam kırılınca daha da üstüne gider sevdiğinin. Bazen yapışır iyice. Neden yeterince onun değildir ki? Neden daha fazla sevmiyordur ki onu? O zaman daha fazla çalışmalı, daha da fazlasını yapmalıdır. Ama fark etmez bu ''iyi niyetli'' üstüne gidişlerin ilişkiyi zora sokacağını.

Zor bir dönemde yaşıyoruz. Dışarıda çok fazla uyarıcı etken arasında sürekli değişen koşullara ayak uydurmaya çalışırken mesleğimizin, ilişkilerimizin, akıl sağlığımızın, kendimize ayıramadığımız vakitlerin hesabını tutmaya çalışıyoruz. Başarısız oluyoruz. Yine de defalarca denemekten vazgeçmiyoruz. Ancak bir zaman sonra aynı sonuçları almaya devam ettikçe pes etmeye başlıyoruz.

Yukarıdaki senaryolar arada sırada denk geldiğimiz ihtimaller değil, aksine sıkça yaşanan durumlar. Bugün uzun süreli ilişkinizi dürüstçe ve çözüme ulaşma niyetiyle masaya yatırdığınızda küçük veya büyük çözülmemiş tüm konuların etkilerinin yenilerini yaratmakta nasıl da maharetli olduğunu görüp siz de şaşıracaksınız. Bizim ilişkilerle ilgili öncelikle kabul etmemiz gereken şey şu; yaşamımızla ilgili her şey bizimle ilgili. Hiç kimse kolay kolay ‘‘hadi ben birisine biraz zarar vereyim’’ diye ilişkiye başlamaz. Bu yakın çevremizde bulunan ailemiz ve arkadaşlarımız için de geçerli. Kimse kimseyi bile isteye kırmaz ortada bir şey yokken. Hayatımıza giren insanlar bize geliştirmemiz gereken yanlarımızı göstermek için girerler. Ve genellikle ''eksik veya yaralı yanlarını'' hatırlatan, yüzleşmek istemedikleri durumlar ortaya çıktığında başa çıkmak için canımızı acıtacak eylemlerde bulunabilirler. Biz de bize yapılan ve söylenenler içinde ancak yaramız olan kısımları alırız. Misal, hayatta hiçbir şeyi başaramadığımıza inanıyorsak bir tartışma esnasında ''yine başarılı olamadım, bu ilişkim de benim için bir başarısızlık örneği'' diye düşünmemiz normaldir. Veya karşımızdaki kişi bize başka suçlamalar da yöneltse aklımızdaki düşünceler çoğunlukla en yaralı olduğumuz bu eksende şekillenecek ve üzüntümüzü bu konuda yaşayacağızdır.

Aslında hiçbir şey bu kadar zor olmak zorunda değil. Evet bu dünyaya dersler almak, gelişmek için geldik ama tabii ki sürekli acı çekmeye gönderilmedik. Hayatımızda sandığımızdan çok daha fazla konunun kontrolü bizim elimizde ve bunları üzerinde bir süre çalışarak değiştirmek mümkün. Bunun için öncelikle farkındalığa yani neyin neden gerçekleştiğine veya bizim davranışlarımızı neden yaptığımızı anlamaya ihtiyacımız var ve iyi haber, muhteşem bir yardımcımız var bu yolda. Evrenin bize en büyük hediyesi olan duygularımız. Duyguların mesajlarını tanıdıkça tüm bu zor durumlar karşısında yapılması gerekenin bir adım geri çekilmek ve gerektiğinde konuşmayı sonraya bırakmak olduğunu görebiliriz. Kırıldığımızda veya çekip gitmek istediğimizde, işleri daha da içinden çıkılmaz hale getiren hırçın bir cevap yerine soracağımız ''şu an burada neler oluyor'' sorusunun ne kadar çok şeyi değiştirebileceğine hayret ederiz. Ve dönüşümlerimizi daha az kayıpla tamamlayabiliriz.

Duygular birçok şeyin anahtarı, doğru kullanıldığında. Siz yeter ki daha farklı bir yaşam olasılığını seçin.

Sevgiler.